14 Ekim 2021 Perşembe

Danse Macabre

 

Danse Macabre, yani "Ölüm Dansı"  sanatın her alanına nüfuz etmiş bir akımdır. Bir çok sanatsal tabloda, klasik bestelerin isimlerinde, hatta sinemanın erken dönemlerindeki siyah beyaz çizgi filmlerde bile ölüm dansı temasına şahitlik etmişsinizdir. Mezarından kalkan iskeletler, ellerinde müzik aletleri -genelde keman- eşliğinde henüz hayatta olan insanları tesiri altına alıp dans ettirirler. Halkın her tabakasından insan yorulmak bilmeden ölümle dans eder bütün gece. Peki bunun çıkış noktası nedir ve sanatçıları bu tema üzerine çalışmaya iten motivasyonun menbaı nedir diye soracak olursak bence bunun için öncelikle Avrupa'daki dans salgını olaylarına biraz değinmemiz gerekiyor. Aralarında bir ilişki var mı bilmiyorum fakat ister istemez bu ikisini bağlıyorum birbirine.

    Bunların en popüleri 1518'de Strasbourg'da meydana gelip Temmuz ayından Eylüle kadar süren ve yüzlerce kişiyi  etkisi altına alan ilginç dans salgınıdır. Frau Troffea isimli bir kadın sokakta aniden dans etmeye başlar ve buna takiben bir hafta içinde 3 düzine insan ona katılır ve en sonunda 400 kişiyi bulur. Öyle ki insanlar günlerce durmaksızın dans etmiş; bazıları açlıktan, bazıları yorgunluktan ölene kadar dansa devam etmişlerdir. 
   Tabii ki ilk dans salgını bu değildir. Bilinen en erken salgın 7. yüzyılda olup birçok defa Avrupa'yı tesiri altına almıştır. 1020 yılında ise Bernburg'da 18 köylü Noel Arefesinde bir kilisenin etrafında şarkı söyleyip dans etmeye başlamışlardır.
    İlk büyük salgın ise 1373 ile 1374 yılları arasında İngiltere, Almanya ve Hollanda'da kayda geçmiştir. Daha sonraları bu salgınlar 17. yüzyılın ortalarında aniden durana kadar aralıklı olarak tekrarlamıştır. 


    Bunun sebebi olarak ise çeşitli teoriler var. Birinci sebep olarak tahmin edilen faktör bu salgınların öncesinde yaşanan seller, soğuk, kıtlık, hastalıklar vb. gibi toplumun ruhsal dengesini derinden etkileyen nedenler olarak gösterilmiştir. Bir diğer sebep olarak ise halkın yediği ergot mantarının etkisi veya tarantula ya da akrep gibi eklembacaklılar tarafından sokulan insanların zehirlenmeleri gibi sebepler sıralanmıştır. O dönemde doktorlar ise sıcak kan denilen rahatsızlığın buna neden olduğunu söylemişlerdir. 
    Sonuç olarak Avrupa'daki insanların başından böylesine ilginç ve tekrarlayıcı bir "dans vebası" geçince doğal olarak sanatı da dolaylı yoldan etkilemiştir. Dans salgınlarının "ölüm dansı" akımına kesin bir etkisi olup olmadığına dair herhangi bir şey görmedim lakin ben ikisi arasında bir bağ kuruyorum ve dediğim gibi dolaylı yoldan bile olsa bir tesiri olabileceğini düşünüyorum. Zira Avrupa halkını bu denli derinden etkileyen bu olgunun ardından sanatta "ölüm dansı" temasının işlenmesinden dolayı bunun alelade bir şey olmadığını düşünüyorum.
    Danse Macabre konusuna gelecek olursak bu temanın işlendiği bilinen ilk eser Paris'teki Masumlar Mezarlığının duvarına çizilen resimdir. Şu an kayıp olduğu için onu ancak 1485'te yayınlanan bir kitaptaki kopyasından biliyoruz. 
    Guyot Marchant tarafından yazılan bu kitapta Masumlar Mezarlığındaki duvar resimleri tek tek tasvir edilmiş, birkaç tanesini buraya ekleyeceğim. Bu resimlerde dikkatimizi celbeden şey şu ki, tasvirler imparatorun iskeletle dans etmesi ile başlayıp sırayla en alt tabakaya kadar devam ediyor olması. Burada verilmeye çalışılan mesaj çok açık, "ölüm herkes için eşittir." 
    

Daha sonra çeşitli ülkelerde bu tarz ölüm dansı tasvirleri yıllarca çizilmiş. Aşağıdaki görseller Estonya'daki St. Nicolas Kilisesinden:


Hangi milletten, hangi sosyal tabakadan olursa olsun ölüm herkese günün birinde uğrayacak bir gerçektir. Zamanın ve ömrün muvakkat oluşunu, ecelin genç yaşlı demeden her ferdin başında beklediğini her sınıftan her yaştan insana hatırlatan güzel bir anlamı var bu alegorinin. Hangi dine mensup olduğu fark etmeksizin "memento mori" felsefesi ile fani olduğunu hatırlamak, bence bir noktada insanın içindeki enaniyeti de dizginlemesine yardımcı olma hususunda önemli bir yerde duruyor.
    Sadece resim ve fresklerle değil, müzik sanatıyla da Ölüm Dansı'na dahil olunmuştur. Bunlardan en bilineni Camille Saint-Saens tarafından 1874'te bestelenmiş müziktir. Ölülerin keman sesi ile mezarlarından çıkıp sabaha kadar dans etmesini konu alır. Müziğin sonundaki horoz sesini temsil eden keman tınısı sabah olduğunu haber verir:


Bunun bir de 1922'de çekilmiş kısa filmi var:


1920'lere gelmişken Disney'in ilk yıllarından bir ölüm dansını da anmadan geçemeyiz:


Ingmar Bergman'ın The Seventh Seal filminde de bazı sahnelerde ölüm dansına değinilir ve filmin sonlarına doğru da şöyle tasvir edilir:



"Mia! Onları görüyorum. Onları görüyorum. Fırtınalı göğün altında. Herkes orada. Demirci ve Lisa, Şövalye ve Raval... Jöns ve Skat...Ve zalimlerin efendisi, Ölüm... onları dansa davet ediyor. Elele tutuşup, tek sıra dans etmelerini istiyor. Ve Ölüm, elinde tırpanı ve kum saatiyle en önde. En arkada liriyle Skat var. Şafaktan uzaklaşıyorlar... ağır ağır ilerleyerek... karanlıklar dünyasına gidiyorlar. Yağmur, yüzlerini ıslatıyor... yanaklarından gözyaşlarının tuzunu temizliyor."

Son olarak Stanley Kubrick'in Barry Lyndon filminin sonsözü ile bitirmek istiyorum.












0 yorum:

Yorum Gönder