11 Ocak 2023 Çarşamba

Koyaanisqatsi



Doğanın dinginliğinin verdiği huzurdan sosyal hayatın keşmekeşine ve boğuculuğuna yavaşça geçen görsellerle ve o görsellerle uyumlu müziklerle harmanlanan güzel bir yapım. Philip Glass'ın müthiş müzikleri eşliğinde, ekranda akıp giden imgelere dalıp yaklaşık bir buçuk saat sıkılmadan düşüncelerinizin engin denizinde sürükleniyorsunuz. Ve sinemanın anlatım gücünün doğru kullanıldığında ne kadar kuvvetli olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. 


Önce yavaş bir müzikle fırlatılan roketle başlar, arkasından uzun uzun kayaları, dağları, büyük kanyonu izleriz. Kamera çok az ve yavaş  hareket eder, aynı büyük kayalar gibi camid ve ağırdır. Dağların haşmetini izleriz, binlerce yıldır orda durduklarını haykırırlar bize. 






Sonra sahne denizlere ve hızlandırılınca denizler gibi köpüren bulutlara geçer. Bulutlar da aynı denizler gibi görünür bu şekilde. Artık biraz hareketli nesneler görüyoruz. 

Bir süre sonra ilk kez insan yapımı bir araç


gösterilir ve arkasından çıkan simsiyah dumanlar birazdan yanındaki insanla birlikte ikisini de yutar. İnsanın kendi eliyle kendi sonunu getirmesi gibi kesif dumanlar içinde kalır ekran. Daha sonra müziğin de yükselmesiyle birlikte, artık o bakir doğa yerine insanlığın alametlerini görmeye başlıyoruz uçsuz bucaksız alanlarda. Bir süre sonra sahilde uyuyan insanlardan başlayan kadraj, yavaşça arkaplandaki devasa yapıya doğru yükseliyor. Tüm bunların sorumlusu, işte bunlar, insanlar, der gibi. Bir sonraki sahnede bir grup insan o büyük binalara hayretle bakıyorlardır, sanki hayretle bakılacak daha azim şeyler yokmuş gibi. Bunu takip eden sahnede camdan bir bina vardır, aşağıdan çekilmiştir, Space Odyssey filmindeki monolite gönderme vardır bence. Bir önceki sahnede onu izleyen insanlar da filmdeki maymunların yerine geçer. 




Dakikalar ilerledikçe boğucu beton manzaraları ile karşı karşıya bırakılırız.  Adeta nefes alamaz hale gelmişken hoş bir müzikle onların yıkımını izleyip rahatlarken buluruz kendimizi. 

Git gide daha çok kalabalık, daha hızlı görüntüler, coşkulu müziklerle kanımızın akışı da hızlanır. İnsan selinin içinde boğulur, erir gideriz adeta. Derken hızla fabrikadaki sucuklar gösterilir bir süre ve hemen arkasından gelen sahnede aynı sucuklar gibi hızlıca yürüyen merdivenden geçen insan kitleleri güldürür bizi çünkü yığınlar sucuklara benzetilmiştir. Ama biz de her gün o yığınları oluşturan bir parçayı teşkil etmiyor muyuz? Hayat-ı ictimaiyenin debdebesinde bir kez olsun durup kayaların haşmetini düşünüyor muyuz? 

Bu şekilde sonlara doğru hareket iyice artar, artık kamera da hareket etmeye başlamıştır, öyle ki izlerken başka yere bakma ihtiyacı duyulur. Kuşbakışı şehir görüntüleri bilgisayar çiplerine benzer. 

En sonunda ise, en başta gösterilen roket sahnesinin devamıdır. Burada da arkaplanda en baştaki müzik devreye girer. Ve roket patlayarak alevler içinde yere düşerek başarısız olur. 






0 yorum:

Yorum Gönder