16 Kasım 2024 Cumartesi

Demons (修羅 1971) - Toshio Matsumoto

 

    Uzak Doğu sinemasına uzanacağımız bu yazımın konusu oldukça kanlı bir intikam hikayesi olan Demons filmi. 1971 yılında Toshio Matsumoto tarafından yönetilen ve siyah beyaz olarak çekilen bu film, aşık olduğu geyşa Koman ile kayıkçı kocası Sangoro tarafından oyuna getirilip ihanete uğramış bir ronin (efendisiz samuray) olan Gengobe'nin acımasız ve vahşetli intikamını konu ediniyor.     
    
    Evet, "intikam alan samuray" fikri her ne kadar kulağa klişe ve yavan gelse de gösterime girdiği dönemdeki insanlar için oldukça çarpıcı bir tesiri olmuş olmalı. The Exorcist filmini düşünün, günümüz seyircisinin o kadar da dehşete düştüğünü söyleyemeyiz tabii ki lakin 1973 yılındaki manzara; sinemadan baygın çıkanlar, korkudan istifra edenler, ağlayıp titreyerek salonu terk edenler... Yani bir filmi veya kitabı değerlendirirken ortaya çıktığı zamanı göz ardı etmemek gerekli ve elzemdir. Filmimize dönecek olursak, yirmi birinci yüzyılda izleyen bir seyirci için bile oldukça sürükleyici ve hatta yer yer çarpıcı sahneleri var ki, o zamanki insanları gerçekten korkutmuş olmalı. 


 

  Edo döneminde geçen filmimiz, Kamikakate Sango Taisetsu isimli, 3 perde 6 sahnelik bir 19. yüzyıl Kabuki oyunundan esinlenilmiştir. Hülasatül hülasa suretinde konuyu anlatacak olursak: Koman ve Sangoro evli bir çift, paraya ihtiyaçları olduğundan mütevellit Koman geyşa olarak çalışmaya başlar ve Gengobe de müşterisidir. Zaman geçtikçe Gengobe Koman'a aşık olur ve geyşa da onun bu halini fırsat bilerek her seferinde kendisinden daha fazla para almaya çalışır. Nitekim Gengobe de Koman için her şeyini satacak raddeye gelmiştir.

    Bir ara Gengobe'nin bir kan davası hasebiyle 100 ryo kadar bir paraya ihtiyacı olduğu vakit amcası ona bu miktardaki parayı temin eder. Sangoro paradan haber aldığı gibi karısını Gengobe'den parayı alması için iknaya başlar. Beraber bir plan kurarlar: Koman başka bir patrona satılacaktır ancak 100 ryo karşılığında serbest kalabilecektir. Bu senaryoyu duyduğunda Gengobe, paraya gerçekten ihtiyacı olduğu için biraz direnir fakat Koman bir hançer çıkararak kendini öldüreceğini söyler. Gengobe bu sıkıntıyı hemen izale etmek için biçare bir vaziyette parayı hemen geyşaya verir.

    
    Sevdiği kadınla evleneceği hayali ile günleri geçmektedir Gengobe'nin. Koman ile aşk hayatı yaşamaktadırlar fakat bu aşk Gengobe tarafından oldukça saf ve masum olsa da Koman tarafından, Gengobe'yi sadece kullanacağı bir araç olarak gördüğü çirkin bir ilişkidir. Aslında Koman ve Sangoro, bir samuraya tuzak kurup duygularıyla oynayarak kendi helaklerini kendi başlarına çağırdıklarından bihaber olan iki zavallıdan ziyadesi değildir.


    Bir gün Gengobe Koman'ın kolunda bir dövme görür:   Koman'a bunun manasını sorduğu vakit aldığı cevap ise, Gengobenin ikinci hecesi -go ve "en kıymetli" anlamına gelen dairiki kelimesinin birleşiminden, Godairiki olduğudur. Tabii ki dövmenin Gengobeyle bir alakası olmamasıyla birlikte -go hecesi tahmin edebileceğiniz gibi aslında Sangoro'nun -go'sudur. Gengobe ise bunun kendisine atfedilmiş bir aşk nişanesi olduğunu vehmederek sanki kendisi Koman'ın kocasıymış gibi bir halet-i ruhiyeye bürünür ve öyle davranır. 

    Kurdukları planı başarıyla uyguladıktan sonra ise Koman'ın kocası, dövmenin en başına kendi isminin -san hecesini ekleyerek aşkını onun bedeninde ölümsüzleştirmiş olur. Daha sonra bütün bu ihanet ortaya çıktığı vakit, Gengobe'nin kalbi tarifi mümkün olmayacak bir hayal kırıklığı ve intikam hırsı ile dolup taşar. 

    Gece olunca Gengobe evlerini basar ve uyuyan iki kişiyi öldürür lakin bunlar Koman ve Sangoro değildir. Bunu fark etmesine rağmen bütün ev ahalisini kılıçtan geçirir, Koman ve Sangoro uyanıp kaçmayı başarırlar ve en sonunda Gengobe beş kişiyi öldürmüş olur. Ertesi gün kaçtıkları evi bulup oraya gider. Koman yanında bebeğiyle birliktedir ve Gengobe'nin geyşanın kolundaki 五大切 dövmesinin 三五大切'ya dönüştüğünü fark ettiğinde içinde yanan öfke ateşi iyice körüklenir. Son derece cani bir surette, acı çektire çektire öldürür Koman'ı. Dövmesinin olduğu koluna katanasını sapladıktan sonra kılıcı Koman'ın eline tutuşturur. En azından kundaktaki bebeğinin canını bağışlaması için yalvararak ağlamasına bakmadan bebeğini de canice öldürür. En sonunda da ölümcül darbeyi vurup Koman'ın kafasını koparır.
 Sonraları Gengobe Ryoshin'e suçlarını itiraf ederken o sırada bir fıçının içine saklanmış olan Sangoro da bunların hepsini duyunca elindeki bıçakla kendini öldürür. 

    Hikayeyi elimden geldiğince özet geçtim lakin çok daha girift bir olay örgüsüne sahip, izlemeye değer bir film olduğu kanaatindeyim. Özellikle ışık ve gölgenin ustaca kullanımıyla, vurgulanmak istenen veya karanlıkta kalması istenen ögelerin hikayenin seyrine uygun bir şekilde gösterilmesi ile ayrı bir anlatım gücü sunuyor. Bunun için kasten siyah beyaz çekilmiş olması ve filmin renkli çekilmiş bir gün batımı sahnesiyle başlayıp bilinçli bir şekilde siyah beyaza geçmesi ayrıca dikkate değer bir nokta. Sanki renkli sahnede güneş batıyor, gece olduğundaki gibi tüm renkler çekiliyor beyaz perdeden ve siyah beyaz sahnenin başlamasıyla bizlere manen "Birazdan izleyeceğiniz oldukça trajik ve karanlık bir hikayedir." diyerek ön mesajını veriyor. 

   Japon sinemasında öteden beri şiddete ve vahşete meyyal bir havanın var olduğu inkar edilemez. Japon milletinin fıtratında mevcut bulunan bu vahşet tabii ki sinemaya da aksedecektir. Her ne kadar günlük hayatlarında oldukça sakin ve soğukkanlı bir imaj çizseler de tarihlerine baktığımızda oldukça kanlı bir manzara ile karşılaşırız. Hakeza bu film de doğal olarak bu vahşetin tezahür ettiği onlarca eserden birinin uyarlaması. Eğer böyle çarpıcı filmleri seviyorsanız Demons izlemeye değer. 




0 yorum:

Yorum Gönder