Gotik edebiyat yazılarımıza, tarihe "ilk gotik eser" olarak geçen Otranto Şatosu ile devam ediyoruz.
Evvela şunu belirtmekte fayda var ki, bu kitap aslında korkutmak gayesiyle kaleme alınmış değil, bilakis güldürmek niyetiyle yazılmış fakat bazı okuyucular tarafından ciddi algılanarak gotik edebiyatın öncüsü olma etiketi üzerine yapışmış bir eserdir. Kitabı samimane bir niyetle okuyan bir kısım insanı korkudan buz kesmiş, bir kesimi ise amacına ulaşarak kahkahalara boğmuş ilginç bir novella Otranto Şatosu.
Saniyen, gotik edebiyat türünün ilk semeresi olan bir eseri daha iyi anlayıp yorumlayabilmek hususunda düşününce varacağımız sonuç hiç kuşkusuz kendinden önceki "gotik" kavramının mahiyetinin ne olduğudur. Bu nazardan hareketle ilk olarak Otranto Şatosu'nun yazıldığı hengâmda gotik kelimesi neyi ifade ediyor, neyi temsil ediyordu ve o zamana kadar bu kavramın nasıl oluşup teşekkül ettiğini kısaca araştırmamız gerekiyor.
Tabii ki mevzu bahis olan gotik hakkında konuşmaya ta en başa gidip Ostrogotlar ve Vizigotlardan başlamayacağız. Lakin bizim bahsettiğimiz gotik kelimesinin o eski İskandinav kavimlerinden geldiğini de bilmek gerek, bunun sebebini de başka bir yazıda tafsilatlı bir surette anlatırız. Şimdilik en hulasa haliyle anlatmaya çalışalım.
Gothique, Fransızca "barbarca, ilkel, geç ortaçağ sanatına ait" gibi anlamlar taşır ve Got (eski bir Germen kavmi) ismine -ic eki getirilerek türetilmiş bir sözcüktür. Yani bizim bağlamımızda "eski moda ve ilkelce olana ait sanat" gibi düşünebiliriz. 18. yüzyılın gelişen dünyasında geçmişle bağlarını koparmayıp tam tersi geçmiş değerlere dönmeyi ve her türlü yenilenmeye direnmeyi savunan bir görüş akımı olarak şekillenen ve bilhassa mimariyle özdeşleşmiş bir kavramdır. 1624 yılında ilk olarak kasten ortaçağ mimarisine ait gotik biçimde eserler yapılmaya başlanması da bu geriye dönüş arzusunun bir tezahürüdür. Bu noktada Gotik Uyanış Mimarisi hakkında daha detaylı okumalar yapılabilir. Otranto Şatosu'nun yazarı olan Horace Walpole'un da Strawberry Hill'deki evinin bu tarzda olduğunu belirtelim. Gotiğin edebi vechi olarak ise, masalsı şövalye hikayeleri ile geçmişteki aşkları/aşıkları ve savaşçı ortaçağ erkeklerinin yiğitçe yönlerini yüceltir bir pozisyonu vardır.
Tahmin edilebileceği gibi, Walpole'un yaşadığı dönemde de bu tarz hakimdi ve kendisi de ortaçağ sanatına hayranlık duyuyordu. Otranto Şatosu da doğal olarak yukarıda bahsedilen tarzda emareleri kendinde ihtiva etmekte olan bir eser. Bahsedilmesi gereken bir diğer hayret verici husus ise, Horace Walpole'un 1764 yılında yazdığı bu hikayede aslında kitabını korku değil, komedi üzerine temellendirmiş olması. Bunu yaparken ise -insanların komediyi ciddiye almasıyla- bir taraftan gotiğin edebi tarafını başlatmış oluyor. Başta da zikrettiğimiz gibi, bir kısım korkudan titrerken başka bir kısım ise gülmekten çatlıyor bu kitabı okurken. Eserdeki komedi unsurlarından bahsedecek olursak özetle şunu söyleyebiliriz: Güçlü ve kudretli bir erkek olan Otranto Kalesinin efendisi Manfred'in aslında aptal hizmetkarlarının kurbanı olarak aciz duruma düşmesi -onun planlarını en olmadık yerlerde söyleyivererek ifşa etmeleri- Manfred'in kendi hizmetkarlarına efendilik yapamayışı ve böylelikle çaresizlik içinde kalarak güçlü erkek imajıyla çatışması, hizmetkarların sürekli boş konuşmaları gibi temalar bu komedinin çekirdeğini oluşturur. Bu konuda birkaç alıntı yapacak olursak:
"Romanı hakkında Madame du Deffand'a şunları söylüyordu: 'Presque tout le monde en fut le dupe.' (Hemen hemen herkes aldandı.) Kitabı ciddiye alan herkes aldanmış demektir. Kitabın temelini komedi oluşturur. Kitap, mutsuzlukta hiçbir romantik zevk bulmamaktadır. Komik sahneler uzun, iyi hesaplanmış ve aksiyonu bünyelerinde barındırır türdendi."
"Walpole, Manfred'in hizmetkarlarının kendilerini aptal durumuna düşürdükleri sahneleri yazarken çok eğlenmişti; bu sahnelerde Hamlet ve Julius Caesar'daki mezarcı ve Romalı güruh sahneleri model alınmıştı. Çenebaz, güvenilmez hizmetkarlar gotiğin eğlenceli yanında değişmez figürler olarak kaldılar."
-Gotik, Aşırılık, Dehşet ve Yıkımın Dört Yüz Yılı, Richard Davenport-Hines
Her ne kadar eğlence amaçlı yazılmış da olsa büyük bir edebi akımı tesiri altına almış, daha sonraki gotik romancıların -yanlış anlayarak- ciddi bir şekilde ele aldıkları bir unsurdur ve gökten düşen o meşhur devasa miğferi ve doğaüstü olayları ile Otranto Şatosu gayet derecede hoş bir kitaptır. Zaten oldukça kısa olmasıyla bir çırpıda okunabilir, canınızın sıkıldığı bir haftasonu oturup okumanızı tavsiye ederim.
0 yorum:
Yorum Gönder