2 Şubat 2021 Salı

Udolf Hisarı (Mysteries of Udolpho) - Ann Radcliffe


   1764 yılında Ann Radcliffe tarafından yazılan bu hikaye, Gotik edebiyatın ilk meyvelerinden ve en tipik örneklerinden. Şatolar, hayaletler, zalimler, esrarlı odalar ve dehlizler...

    Hikaye, Emily St. Aubert'in başından geçen talihsiz serüvenleri konu alıyor. Yakın zamanda annesi ölmüş bu kızcağızın babası ağır bir hastalığa yakalanmasından dolayı doktorun uzun bir seyahatin iyi geleceği yönündeki tavsiyesi üzerine birlikte yola koyuluyorlar. Yolculuk esnasında Valancourt adındaki bir gençle tanışıp, tabii ki, aşık oluyorlar. Bu arada babasının hastalığı ağırlaşıp vefat edince zavallı Emily, vasiyeti üzerine bir hayli mağrur ve menfaatçi bir kadın olan halası Madam Cheron ile yaşamak mecburiyetinde kalıyor.

    Madam Cheron, mal ve mülkü için Sinyor Montoni adlı bir İtalyanla evleniyor. Montoni, iki genç aşığı ayırıp karısı ve Emily'i uzaktaki eski şatosu Udolf'a götürüp esir ediyor. Bu süre zarfında Madam Cheron, Montoni'nin varlıklı bir adam olmadığını ve onun da kendisinin serveti için evlendiğini anlıyor. Anlıyor anlamasına ama, iş işten geçmiş oluyor artık, zira bu izdivacın sonu mutlu sonla biten bir hikaye değil.

    Montoni gün geçtikçe, gaddar yüzünü göstermeye başladıkça karısıyla arasındaki kavgalar da aynı şiddetle artıyor. Karısının servetini kendi üstüne almak için zorla imzasını almaya uğraşıyor ve bu yolda onu zindana kapatıp işkence etmekten çekinmiyor. En az kocası kadar inatçı olan Madam Cheron, bütün kuvvetiyle direniyor lakin en sonunda yaşadığı acıya ve işkenceye katlanamayıp ölüp gidiyor.

    Haliyle miras Emily'e kalınca Montoni'nin bütün dehşeti ve gazabı bu kızcağızın üzerinde toplanıyor. Şatoda geçirdiği sancılı günler boyunca korkuları bununla da sınırlı kalmıyor, geceleri duyduğu gaibane sedalar, değiştirmesine müsaade edilmeyen odasının içine açılan gizemli kapı, yasaklı bir odada gördüğü vahşetli tablo, mahzenlerdeki mezarlar... Hepsi biçare kızın sayısız defa korkudan bayılmasına sebep oluyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de Valancourt'un hasreti yakıyor yüreğini. Emily'nin ruhu böyle işkenceli azaplar içinde yanarken olaylara yan hikayeler de eklenerek gizemlerle devam ediyor öykü.

    Bu romanı Ahmet Mithat Efendi'nin çevirisinden okuduğumdan dolayı içindeki eski lugatlar ve terkipler beni fazlasıyla etkiledi. Eski dildeki o ahenk ve zenginlikten alınan lezzeti başka eserlerde almak çok zor. Örneğin tercüman, korku ve dehşet gibi duyguları aktarmak için her duygu başına en az birkaç sözcükten yararlanabiliyor ve korku kelimesi için kullandığı farklı seçeneklerin hepsi aynı korkuyu ifade etmiyor, aralarında ince çizgiler var. Vahşet veren bir korku mu? Endişe edici bir korku mu? Tüyler ürpertici mi? Hepsi için ayrı kelimeler veya terkipler kullanılıyor. Çevimenin bir duyguyu ifade etmek için kullanabileceği çok fazla alternatifinin olması sizin kitabı okurken istenen duyguyu tam anlamıyla yaşamanızı sağlıyor. Bir nevi duyguları betimliyor size, öyle bir betimliyor ki kitabın satırları arasında kayboluyorsunuz.

    Radcliffe'in hikayelerindeki olay örgüsü, yan hikayeleri, heyecanı ve merakı
kitabın sonuna kadar üst düzeyde tutabilmesi onu neden bu kadar severek okuduğumu kanıtlıyor. Bu romanı okurken de kendimi kaybedip sabaha kadar oturup bitirdim. Sadece o siyah örtülü tablodaki resmin ne olduğunu öğrenmek için bile bir oturuşta bitirme dürtüsünü yenemiyor insan. Doğrusu benim okuduğum çeviri, tercümanın "gereksiz" sayfaları çıkarmış olmasından dolayı 500 sayfa civarındaydı. Yine de İngilizcesini alıp okuma arzumu değiştirmiyor bu durum.

    Bir çok gotik öykü bünyesinde olağanüstü öğeler barındırır; cinler, periler, vampirler, hayaletler, ölümsüzlükle lanetlenmek... Fakat bunda durum farklı. Evet bir noktaya kadar doğaüstü bir şeylerin olduğunu hissettiriyor okuyucuya lakin hepsinin en sonunda Emily'nin sanrıları olduğunu anlıyoruz ve her şey gerçekle bağdaşıyor. Radcliffe, dehşetlerin esrarengiz tezahürünün ardındaki gizemin sonunda her zaman rasyonel bir açıklamaya sahip olduğunu göstererek uzun fantastik hikayeler geleneğinden kopmuştur. Eserlerinde genel fikir, duygularını yeterince dizginleyemeyenlerin, sonunda mantığın gücünü feda etmeleriyle batıl inanç ve korkuya rehin olmasıdır. Bu gerçeklik noktası benim için önemli çünkü bu tarz romanlarda daha kolay yer bulabiliyorum kendime, yaşadığımız gerçek dünyaya yaklaştıkça tesiri artıyor benim üzerimde. Ve onları ergen wattpad gotiğinden ayıran önemli bir detay nazarımda.

    Eleştireceğim sadece birkaç nokta var; karakterlerin siyah ya da beyaz olarak keskin bir biçimde ayrılması bunlardan birisi. Gerçek dünyadaki gibi gri insan yok. Montoni özellikle tam bir şeytan olarak konumlandırılmıştı. Neden bu kadar gaddar bir adam olduğuna dair ufak da olsa bir ipucu beklemedim değil. Emily ise bir o kadar saf çizilmiş, tabii bunda yaşının küçük olmasının da etkisi var diyerek bunu bir nebze göz ardı edebiliyorum. İkinci olarak ise masalsı bir mutlu sonla bitmesi beni biraz şaşırttı. Bunların dışında çok başarılı bulduğum, yıllar sonrasında bile gizemini ve temposunu çok iyi bir seviyede tutan bir eser. Genel okuyucu kitlesi üstünkörü bir edayla öykünün "korkuyu bırakın, gerilimli bile olmadığı" yönünde yorumlar yapmış, ben iki yüzyıldan uzun zaman önce yazılan bir kitap için böyle bir yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Evet zamanında okuyanlar üzerinde ürkütücü bir etki bırakmış olabilir fakat bugün okurken bizi korkutmasını beklemek biraz eblehçe olabilir :/. -Ki bugünün şartlarında bile gayet güzel bir sır perdesini aralamaya olanak sunuyor- Belki de gotik edebiyata özel bir ilgi gerektiriyordur, ne diyelim, zevkler ve renkler :).

    Ana fikrinden bahsedecek olursak, onu da kitabın sayfalarından alıntılayarak bitirmek istiyorum;

"Bu dünyada hile ve denaet ve cürüm ve cinayet insanı bir maksadına nail edebilirse de o nailiyet dahi pek muvakkat kalacağından ibarettir. Fazilet ise mutlaka encam-ı kar layık olduğu mükafatı bulacaktır. Karilerimiz bu hakikate vasıl olurlarsa bizim de zahmetimiz boşa gitmeyerek biz de nail-i mükafat olmuş oluruz."

0 yorum:

Yorum Gönder