Dış dünyadan izole bir konakta yetim ve öksüz iki küçük çocuğa mürebbiyelik yapmaya giden genç bir kadının olağanüstü (ya da sadece bir sanrıdan ibaret olan) hikayesini anlatır Yürek Burgusu. Eserin müellifi Henry James, 1843'te Amerika'da dünyaya gelir ancak hayatının çoğunu Avrupa'da geçirmiştir. Yürek Burgusu'nu kaleme aldığında takvimler 1898 yılını göstermekteydi. O döneme göre çarpıcı olduğunu düşündüğüm bu novellayı günümüz gözüyle okumanın yanlış olacağı kanaatindeyim. Bu okuduğum her kitap, izlediğim her film için geçerli. Mesela geneli 1790'larda yazılmış Ann Radcliffe kitaplarını okuyup "Ya hiç korkunç değil bu, gerilmedim bile okurken." demek bence büyük bir haksızlıktır. 1700'lerden bahsediyoruz sonuçta. Aynı bu durum gibi, Yürek Burgusu'nun da telif edildiği dönemin şartları ve insanlarının genel duygu durumu dahilinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bu şartlar altında baktığımızda fark edeceğiz ki; bu eseri okurken bizi kitabın sonuna sürükleyen bir gizem var. Dehşete düşüp korkudan ölmüyoruz belki ama eser bizi hikayenin esrarengiz atmosferine sokup etkilemeyi başarıyor. Sonunun muğlak bırakılması bazı okuyucular tarafından eleştirilse de bence en çarpıcı noktası bu müphemliği. Kitabın kapağını kapattığınızda zihninize "Bu yaşananlar gerçek miydi yoksa sadece ana karakterin hezeyanları mıydı?" düşüncelerinin üşüşmesi zaten yazarın istediği bir şey. Evet bazı sorular cevapsız bırakılmış lakin bir kitaptan beklentimiz bu mudur? Bize her şeyi anlatması mı?
Uzatmadan hikayenin içeriğine geçeyim (spoiler içerir). Annesi ve Babası öldükten sonra Miles ve Flora adında iki çocukla amcaları ilgilenir ve eğitimleri için konağa bir mürebbiye çağırmasıyla hikaye başlar. Genç kadın çocuklarda değişik haller sezmeye başlar: bir çocuğa göre fazla mükemmel olmak gibi. Zaman geçtikçe çocuklara alışır ama günün birinde gizemli bir adam ve bir kadın görmeye başlar, veya kendisine "görünür". Bunun gizemlerini çözmeye çalışırken yaşadığı içsel bunalımı ve kargaşayı yazar bize detaylıca gösterir. Bu sebeple psikolojik bir kitaptır da ayrıca. Karakter gün geçtikçe fark eder ki çocuklar da bu gizemli insanları görebiliyor, hatta mürebbiyelerini kandırarak onlarla buluşuyorlar. Zihnindeki soru işaretleri iyice artan kadın çocukları koruma içgüdüsü ile olaya el atmaya başlar, eylemlerinden ötürü çocuklar bile korkarlar. En sonunda, yine o gizemli adamın göründüğü bir anda Miles, mürebbiyesinin kollarında can verir, hikaye biter.
Olay örgüsü o kadar iyi işlenmiş ki, gözünü kırpmadan okuyor insan. Kitap boyunca türlü türlü kurgular yaptırıyor, teoriler ürettiriyor ve merakla sayfaları çevirtiyor lakin o son cümleyi okuduğunuzda yaşadığınız vurgun bütün bunların anlamsız olduğunu yüzünüze çarpıyor. Hatta ben o kadar afalladım ki; devamı yok mu diye ümitsizce arka sayfalara bakındım. Aklımda bin bir türlü soru işareti döndü ve en sonunda bu müphemliğin beni en çok etkileyen şey olduğunu fark ettim.
Olağanüstü olayların yaşandığı bir korku novellası olarak da yorumlanabilir, ana karakterin tekinsiz psikolojik dünyasını anlatan bir öykü olarak da. Hangisi olursa olsun, gayet etkileyici bir kitap.
0 yorum:
Yorum Gönder