Alman dışavurumcu sinemasının önemli örneklerinden biri olan Nosferatu - Bir Dehşet Senfonisi, erken dönem korku sinemasının ses getiren klasiklerinden olup, yönetmeni F.W. Murnau'dur. Filmin konusu için Bram Stoker'ın Drakula'sından esinlenilmiştir fakat telif hakkı alınmadığı için bazı isim değişiklikleri yapılmıştır, örneğin; Kont Drakula, Kont Orlok olarak değiştirilmiş ve filmin adı "Dracula" yerine "Nosferatu" olmuştur. Bununla beraber içerikte de bazı değişikliklere gidilmiştir. Bunlardan en önemlisi vampir Kont Orlok'un Drakula'dan farklı olarak, nazik görünümlü, iyi giyimli bir soylu değil de; uzun şekilsiz vücudu, bir hayvanınkileri andıran pençe misali tırnakları, kel kafası, sivri kulakları, kalın kaşları, neredeyse bir kemirgene benzeyen ön dişleri ve kemerli burnu onu resmen insan dışı bir varlık, korkunç bir hayvan olarak önümüze koyuyor.
Konu özetle şöyle: kitapta Jonathan Harker olarak bildiğimiz karakter filmde Thomas Hutter olmıştur. Thomas Hutter, Almanya'da küçük bir kasabada karısı Ellen ile birlikte yaşamaktadır. Emlak anlaşması yapmak için Kont Orlok'tan bir mektup gelir. Bu mektup tabii bir takım sembollerle yazılmıştır ve Renfield, Hutter'a mektubu okur. Hutter, eşyalarını hazırlayıp Karpat Dağlarına doğru yola çıkar.
Şatoya yaklaştığında Kont Orlok'un adını duyan köy halkı şaşkınlık ve korkuyla tepki verir. Hutter bunlara gülüp geçer. Şatoya vardığında kapıların kendiliğinden açılması ise korkunç şeyler olacağının sinyalini verir fakat Hutter ufak bir şaşkınlıktan sonra aldırmadan içeri girer. Akşam Kont ile yemek yerken Hutter elini keser ve Kont onun kanını emer. Hutter bundan iyice rahatsız olur. Sabah uyandığında boynunda iki diş izi görür. Hemen sevgili eşine durumunun iyi olduğuna dair bir mektup yazar. Gündüz şatonun mahzenlerine iner ve gördüğü tabutu açınca karşısında Kont Orlok'u bulur. Hemen şatodan kaçar. Bundan sonra Ellen'in resmini görmüş olan Kont, tabutunu Almanya'ya giden geminin içine koyarak yola çıkar. Almanya'ya vardığında Kont tarafından hipnotize olur Ellen ve vampir onu ısırdığı sırada güneş doğar. Kont ise gün ışığından dolayı toz olarak yok olur.
Teknik anlamda da ince semboller barındırıyor bu film. Örneğin şatodaki uyanma sahnesinde Hutter'ın yüzüne vuran ışık gerçekten güneş ışığıdır ve filmde genel anlamda hiç set kullanılmamış, doğrudan gerçek mekanlarda çekilmiştir. Bu bağlamda Murnau'nun kamerayı serbest bıraktığını söyleyebiliriz. Özellikle Hutter'ın uyandıktan sonra pencereden baktığı baktığı sahnede biz de onun gözünden özgürce koşan atları izleriz. Aynı şekilde Renfield'ın, Kontun Almanya'ya gelmesiyle çıldırması üzerine halk tarafından kovalandığı sekansta kameranın sette değil de gerçekten dar sokakların arasından çekim yapması izleyicide gerçeklik ve dehşet hissini arttırıyor. Yine aynı sekansta sahnelerin hızlı bir biçimde geçmesi de o gerçekliğin içinde heyecanı veriyor.
Burada aslında Nosferatu'nun sunduğu gerçek dışı hikayenin tamamen gerçek mekanlarda geçmesi de çok anlamlı. Bu kadar korkunç yaratıklar ancak masallarda olur derken Murnau zekice kullandığı kamera efektleriyle o tekinsiz, acayip korkuyu gerçek dünyaya, kapımızın önüne kadar getiriyor. Aslında gotik edebiyatın da temel taşıdır bu olgu. Dışarıdaki dehşeti, şeytani güçleri güvenilir sağlam kalelerin içine taşır ve en güvenli olmamız gereken yeri bize bir vahşetgah haline getirir. İşte Murnau da bunu kamerayla yapabilen iyi ve öncü bir yönetmen bu anlamda.
Başta söylediğim güneş ışığı kullanılmasına yönelik olarak da, Kontun karanlıklarda yaşayan kötücül bir yaratık olmasının yanında filmde ışığın çok efektif bir sembol olarak kullanıldığını da ekleyebiliriz. Tabii bu tarz sembolik anlamları taşıması noktasında Alman dışavurumcu sinemasının da önemli bir eseridir.
Nosferatu'da, daha ilerideki korku türü filmlerinin etkilenmediği bir sahne yoktur. Bu noktada gerçekten -ilk korku filmi olmasa da- korku janrını ciddi anlamda etkiyen ilk ve en önemli filmdir.
"İlk kez gerçek mekanlarda, gerçek dış çekimlerde çalışan yönetmen, amaçladığı dehşet atmosferini yaratabilmek için doğal görüntüleri büyük bir ustalıkla kullandığı gibi, görüntü yönetmeni Karl Freund'un uzmanlığından da yararlanır.Yaklaşan bir bulut, kıyıya vuran kızgın dalgalar, kendiliğinden açılan kapılar, orman, çılgına dönmüş atların sürüklediği araba, güneşin ilk ışıkları, vebanın kasıp kavurduğu kent, dizi dizi tabutlar vd. korkuyu yaratan, besleyen ve destekleyen kaçınılmaz öğeleri oluştururlar.Murnau kana susamış canavar Vampir Nosferatu'ya kesinlikle inanır. Yalnızlığını ve arayışını paylaşır ve bu yüzden de romantik sevgilileri anlattığında tutuk ve mesafeli davranır.Georges Sadoul'a göre, dışavurumcu sinemanın başyapıtı olan Nosferatu; Vampiri, kabuslar şatosunu, her an tehlike altında olan sevgilileri, gölgeleri ve karanlıklarıyla o tarihe kadar çevrilmiş olan en çarpıcı korku filmi olmanın ötesinde gelecekteki çoğu çalışmalarını da içeren bir "olay" niteliğini taşımaktadır."-Giovanni Scognamillo, Korkunun ve Dehşetin Kapıları.
0 yorum:
Yorum Gönder