26 Eylül 2024 Perşembe

Dr. Jekyll ve Bay Hyde'ın Tuhaf Hikâyesi

 



    Robert L. Stevenson'un 1886 yılında kaleme aldığı novella, Viktorya Dönemi Londra'sından gotik bir hikaye olmakla beraber insan psikolojisinin karanlık dehlizlerini konu almış bir bilim kurgu eser olarak edebiyat tarihinde kendine kavi bir mevcudiyet bulmuştur. Öyle bir mevcudiyet ki, yayımlandıktan sonra birkaç ay içinde 40.000 adet satıldı, papazlar tarafından kilise kürsülerinde anıldı. Sinema ve tiyatro uyarlamalarını ise saymakla bitmez. Hatta o kadar ünlü olmasa da en az bir Frankenstein kadar tesiri vardır, desek yanılmış olmayız zannımca.

    Dr. Jekyll ve Bay Hyde'ın Tuhaf Hikayesi; gayet derecede akılcı bir doktor olan Jekyll'ın,
'insanın benliğinde mezc olmuş vaziyette bulunan iyilik ve kötülük mefhumlarını tamamen birbirinden ayırmak suretiyle kötülüğü söküp atarak saf iyiliğe ulaşmak' gayesi ile laboratuvarında bir ilaç hazırlayıp içtiği vakit işlerin ters gidip, saf iyi olacağı yerde saf kötü bir suç makinesine dönüşmesini konu alır. 
 Utterson isimli bir avukatın perspektifinden anlatılan bu hikayede; Doktor Jekyll, mezkur niyetle hazırladığı ilacı kendi üzerinde deneyince Edward Hyde adını verdiği, insanların gördükleri anda tiksinti duydukları iğrenç bir insana dönüverir. Dönüştüğü anda kalbine gelen enaniyet ve kibir duygusu kendisinde ilk fark ettiği değişim olur. Boyu kısaldığı için giysisinin büyük gelmesinden dolayı hemen aynaya bakan doktor gördüğü manzara ile dehşete düşmüştür. Zaman kaybetmeden farklı bir ilaç hazırlamaya koyulur ve bu seferki işe yarayarak onu asıl benliğine, Jekyll kimliğine geri kavuşturur. 
    
    Bir zaman sonra doktor, kendisinin bir parçası olan bu kötücül ve habis tarafını şuurlu bir biçimde kullanmaya karar kılmıştır. Edward Hyde kimliği ile daha özgür bir surette arzularının peşinden koşabilmek, ağza çalınan bir kaşık bal gibi nefsine de hoş gelmiştir zira.
    İhtiyacı hasıl oldukça ilacı içip Hyde oluyor, sonrasında diğer ilaçla eski haline geri dönüyordu. Bu halinden doğal olarak yakın çevresi şüphelenmeye başlamıştı. Ne zaman doktor ortadan kaybolsa onun laboratuvarına kılıksız bir adam geliyor, üstelik doktor, kahyasına o geldiği zaman ona hizmet etmesini tembihliyordu. Dr. Jekyll'ın, kendisinin ortadan kaybolması veya ölmesi halinde tüm mirasını Hyde'a bıraktığı bir vasiyet yazmasıyla insanların şüpheleri iyice tezayüd eder. 

    En sonunda Hyde'ın, Jekyll'ın ruhunda kök salmaya başladığı anlar gelir. Jekyll ilacı içmediği zamanlarda bile birden Hyde'a dönüşüp cinayet işlemeye başlar artık. Çaresizce laboratuvarına kapatır kendini. Kahyası Poole'dan yazılı olarak ilaç talebinde bulunur ki eczaneden gidip alsın, çünkü ilaç stoku da bitmiş olduğundan eski haline dönemez olmuştur. İlaçlar gelir, hazırlayıp içer ama nafile. Poole'u tekrar tekrar eczaneye gönderip yeniden ilaç hazırlar fakat bir türlü doktor kimliğine dönemez. 

    Bütün bunlar olurken Jekyll'ın Hyde tarafından tehdit edildiğini ve doktorun tehlikede olduğunu düşünen Utterson, Jekyll'ın meslektaşı ve arkadaşı olan ölüm döşeğindeki Dr. Lanyon'dan bir mektup alır. Mektubun üzerinde ancak kendisi ölürse açılması gerektiğine dair bir not vardır.  Daha sonra Jekyll'ın evine giderek laboratuvar kapısından içeri seslenir. Cevap veren ses Hyde'a aittir. Poole ile birlikte kapıyı kırarak içeri girerler. Karşılaştıkları manzara ise doktorun kıyafetlerinin içindeki Hyde'ın cansız bedenidir. 

    Utterson ve Poole'un kapıyı kırmaya çalıştıkları sırada doktor,  son anda zar zor bir itirafname yazmış ve vasiyetini de değiştirip kendi eliyle hazırladığı zehirden içerek hayatına son vermiştir. Tabii ilk bakışta avukatımız hala doktorun ve Hyde'ın aynı kişi olduğunu bilmiyor çünkü henüz Lanyon'un mektubunu okumamış. Bundan dolayı doktorun ölmediğini ama kaçtığını düşünür fakat Lanyon'un mektubunda şu satırları okur: 

"...Tüpü dudaklarına kaldırdı ve bir yudumda içti. Bunu bir çığlık izledi. Sendeledi, sallandı, masayı yakaladı, çivi gibi bakışlarla ağzı açık soluyarak masaya tutundu, kaldı. Ben öyle bakakalmış dururken bir değişiklik oldu sanırım; vücudu şişerek irileşti, yüzü birden karardı, yüz çizgileri değişmeye başladı. Birden, yay gibi yerimden fırladım. Duvara doğru geriledim. Bu olağanüstü olaydan sakınmak için kolumu kaldırdım. Bu dehşet karşısında zihnim altüst olmuştu; - Aman Tanrım... Aman Tanrım, diye birkaç kez haykırdım. Çünkü, hemen karşımda, gözlerimin önünde, sapsarı, titreyerek, yan baygın bir durumda ölüp de dirilmiş bir insan gibi elleriyle çevresini yoklayarak Harry Jekyll duruyordu.
    Şu anda, sonraki bir saat içinde bana neler söyledi, toparlayıp da bir türlü yazamıyorum. Gördüğümü gördüm, duyduğumu duydum. Bu olay, inançlarımı çok kötü etkiledi. Bununla birlikte, bu görüntünün gözlerimden silindiği şu dakikada ona inanıp inanmadığımı kendime soruyorum, bir türlü yanıt veremiyorum. Yaşamımı kökünden sarstı bu olay. Artık uyuyamıyorum. Gece gündüz, her saat, en öldürücü korkular içinde yaşıyorum. Günlerimin sayılı olduğunu, öleceğimi anlıyorum. Ama kuşku içinde öleceğim kesin. O adamın, pişmanlık gözyaşları içinde açığa vurduğu ahlak düşüklüğünü anımsarken bile tüylerim diken diken oluyor. Utterson, sana tek bir şey söyleyeceğim -bana inanabilirsen- yalnızca bu bile yeter... O gece evime giren yaratık, Jekyll’ın kendi ağzıyla açıkladığına göre, Carevv’ün, ülkenin dört bucağında aranan katili, Hyde’ın ta kendisiymiş.

 

Hastie Lanyon” 

 

    Son olarak, Jekyll'ın sayfalarca süren itirafnamesi ile kitap son bulur: 

 

"...Hyde acaba idam sehpasında mı can verecek? Yoksa, son dakikada kendi kendisini kurtarmak gözüpekliğini gösterebilecek mi? Tann bilir bunu. Ben aldırmıyorum. Benim asıl ölüm saatim bu. Bundan sonrası benden başkasını ilgilendirir. Öyleyse işte burada kalemimi bıraktığım ve yazımı zarfa kapadığım bu anda, zavallı Harry Jekyll’m yaşamına son veriyorum."


İşte yazarın bir kabusunun mahsulü olan ve 3 gün içinde yazılan bu hikaye bence okumaya değer bir eser. Şimdi sinema ve tiyatro uyarlamalarından kısaca bahsedeceğim. İlk olarak 1908 yılında uyarlandığı versiyonundan günümüze ulaşan hiçbir kayıt bulunmamakta. 

 Daha sonrasında ise 123 defa filme uyarlanmış biz de burada sadece en önemlilerini zikredeceğiz.

1920 yılında sessiz bir versiyonu gösterime girmiştir. Bu hikayenin sessiz uyarlamaları arasında en fazla ses getirmiş film olmasına rağmen 1931'deki kadar ün kazanmış değil. 



    Dracula, M, Frankenstein gibi korku-gerilim filmleri için oldukça üretken bir yıl olan 1931 senesinde aynı zamanda bu hikaye de beyaz perdeye ilk sesli uyarlama olarak aktarılmış. Bu versiyonu -benim de en sevdiğim- en popülerleri arasında olup başrol Fredric March'ın hem Hyde'ı hem Jekyll'ı başarıyla oynamasıyla, 1932'de En İyi Erkek Oyuncu Akademi Ödülü'nü aldığı filmdir.

    Filmde doğal olarak birtakım değişiklikler var elbet, tahmin edebileceğiniz gibi, asıl hikayede olmamasına rağmen filmde Jekyll'ın bir nişanlısı var. Ama merak etmeyin, sadece dramatik bir sahne haricinde romantizm gerçekten abartılmamış. 



    




    Daha sonra; Rüzgar gibi Geçti, Oz Büyücüsü gibi filmlere imza atmış olan Victor Fleming, bu kez 1941'de Dr. Jekyll ve Mr. Hyde için yönetmen koltuğuna oturur. İngrid Bergman'ın da başrolde olduğu film, 1931 versiyonun yeniden çevrimi gibi olmaktan öteye gitmez. 


    Tabii bu kadar film uyarlamasını anlattıktan sonra David Hasselhofflu tiyatro uyarlamasını zikretmezsek ayıp etmiş oluruz. Yalnızca en can alıcı sahnesini buraya bırakıyorum, sergilediği oyunculuk gerçekten muazzam.





    Daha sonra günümüze kadar film, tiyatro, kitap, müzik, parodi, radyo serisi, dizi, çizgi roman, video oyunu suretinde sayısız uyarlaması yapılmıştır. Bunların listesine şu linkten ulaşabilirsiniz.
    
    "Londra sokaklarında dolaşan adamların taşıdığı posterlerle reklamı yapılan öykünün ilk baskısı polis tarafından aşırı derecede korkunç olduğu gerekçesi ile durduruldu." 

"Edward Hyde medeniyetin baskısı altında içten içe köpüren gizli bir devdir. Jekyll'ın bilinçaltını temsil eder. (...) Hyde kinci bir yamyamın kötü niyetine sahip, ayrıcalıklı sınıfların kültüründen ve iyeliklerinden nefret eden, ayaklanmaya müsait bir alt sınıf gibi davranır." - Gotik-Aşırılık, Dehşet, Kötülük ve Yıkımın Dört Yüz Yılı / Richard Davenport Hines

"Benim diğer benliğimin dehşeti"

0 yorum:

Yorum Gönder