"While other kids read books like 'Go Jane, Go' Vincent's favorite author is Edgar Allan Poe."
Yaşım 17 civarındayken Kuzgun şiirini -ve dolayısıyla Edgar Allan Poe'yu- ilk keşfettiğim zaman ruhumun derinliklerinde gayet derecede latif ve bir o kadar da şedid bir his uyanmıştı. Adını koyamadığım bu duyguya bir zaman sonra "gotik his" diyecektim zira ne tam olarak melankoli, ne tam bir hüzün ne de tam bir huzur idi. Hepsinden müteşekkil bir tarzda, tuhaf ama asla içinden çıkmak istemediğim bir halet-i ruhiye. İşte Kuzgun'un kalbimde uyandırdıkları bunlardı. Ben de bu yazımda Kuzgun hakkında dilim döndüğünce iki kelam etme niyetindeyim.
Poe'nun bu uzun şiirinin konusu sevdiği kadını kaybetmiş ve gönlü hicran yarasıyla kanayan biçare bir adamın odasına gelen kuzgunla yaşadıklarıdır. Daha ilk kıtalardan gerek mobilyalar, gerek karakterin iç dünyasında hissettikleri ile gotik bir atmosfer çizer şair zihnimizde. Daha sonra kapısı tıklanır, kim olabilirdi ki? Bir ziyaretçiden başkası olamazdı.
Kapıyı açıp dışarı bakar bakmasına ama tek karşılaştığı zifiri karanlıktır. Merak içinde korkarak ve daha önce hiç bir ölümlünün düşlemeye cüret edemediği düşler kurarak bakar uzunca karanlığın derinliklerine. "Lenore?" diye sevdiğinin adını fısıldadığında hafifçe yankılanır adı, yalnızca bu.
İçeri dönünce aynı tıkırtıyı penceresinde duymasıyla camı açar ve kuzgun girer içeriye. Buradan sonra aralarındaki konuşma başlar. Zavallı aşığımız beyhude sorular sorar kuzguna "İsmin nedir senin, gecenin ölüm kıyısında?" Kuzgun cevaplar: "Hiçbir zaman". Adamcağız şaşırarak devam eder düşünmeye neyin nesi bu kuzgun, diye. Devam eder sorularına: "Ruhum Lenore ile cennette kavuşacak mı?", "Var mı bu kederin bir ilacı?", "Sen de gideceksin sabah, umutlarımın uçup gittiği gibi."... Hepsini "Hiçbir zaman" diyerek yanıtlar kuzgun.
Biçare aşık, duygu keşmekeşinin içinde gam ve umut arasında çalkanıp süluk ederken kuzguna öfkelenmeye başlar çünkü yaralarına merhem bulamamıştır, kuzgun onun hali hazırdaki acı ve tasasını artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ayağa kalıp haykırır; yalnızlığını bozmasın artık, çeksin gagasını yüreğinden ve bir tüyünü bile bırakmadan geri dönsün geldiği yere, gecenin Pluton kıyısına diye fakat alacağı cevap bellidir: hiçbir zaman.
Bitap düşmüştür artık, kazanan kuzgundur. Gecenin ölüm kıyısından gelen acının kederin ve ümitsizliğin sembolü kuzgun. "yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan, O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan, kalkmayacak - hiçbir zaman!" diye bitiyor şiirimiz.
Buradan sonra şiirdeki bazı sembollere değinmek istiyorum: nepenthe, balm in gilead ve plüton kıyısı. Daha sonrasında ise Gustave Dore'den bazı illüstrasyonlar ve şiirin çevirisi ve ingilizcesini bırakacağım.
Nepenthe:
"Quaff, oh quaff this kind nepenthe and forget this lost Lenore!”
"İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Nepenthe; Yunanca anti-keder gibi bir manayı ihtiva eder. Ne- olumsuzluk bildiren ön ek olup, penthos ise tasa keder ve yas anlamlarına gelir. Antik Yunanda nepenthesin acıları unutturan bir iksir olduğuna inanılırdı. İlk olarak Homeros'un Odysseia'sında şu şekilde geçmektedir:
"Sonra Zeus'un kızı Helen başka bir öneride bulundu. Hemen içtikleri şaraba, bütün acıları ve çekişmeleri dindirecek ve her türlü kötülüğü unutturacak bir nepenthe attı."
Nepenthe ayrıca suibriğigillerden olan içi böcekleri avlamak için bir sıvı ile dolu olan etçil bir bitkinin adıdır.
Balm in Gilead:
"tell me truly, I implore— Is there—is there balm in Gilead?—tell me—tell me, I implore!”
"n'olur anlatsan, Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Gilat Merhemi, İsrail'i (ve genel olarak günahkarları) iyileştirebilen ruhsal bir ilaç olarak yorumlanır. Eski Ahit'te, Gilat Merhemi en doğrudan Yeremya 8. bölüm 22. ayetten alınmıştır: "Gilat'ta merhem yok mu, hekim yok mu? Öyleyse halkımın yarası neden iyi edilmedi?" Yine Yeremya 46. bölüm 11. ayette : "Ey erden kız Mısır, Gilat'a git de merhem al! Ama boşuna çok uğraşıyorsun, senin için şifa yok." şeklinde geçmektedir.
Poe burada Eski Ahit'e atıfta bulunarak yaralarını iyileştirecek merhemi sorar ve kuzguna verdirdiği cevap aynıdır: nevermore.
Night's Plutonian Shore:
Şiirin başlarında ve sonlarında kuzgunun geldiği yer olarak tasvir edilmek üzere iki kere geçer. Peki Plüton ne alaka derseniz eğer, bildiğiniz gibi Roma mitolojisinde ölenlerin gittiği yeraltı dünyasının tanrısı olup Yunan mitolojisindeki karşılığı Hades'tir. Şiirin karakteri bu abanoz kuşun ölüler dünyasından gelen uğursuz ama kutsal bir varlık olduğunu düşünür, bundan mütevellit Lenore hakkında sualler sorup durur kuzguna.
Şiirdeki aliterasyonlar
Bu şiiri okurken en çok keyif aldığım kısım da bol bol ses olayı olmasıdır ki bu durum da 18 kıtayı ezberlemeyi eğlenceli bir hale getirir. Evet sadece bir müddet boş zamanlarınızda dinlediğinizde -bilhassa Vincent Price'dan- bir bakmışsınız ki şiiri baştan sona ezbere okuyorsunuz.
Aliterasyon, şiirde belli bir takım sessiz harflerin sıklıkla kullanılmasından ibaret bir ses sanatıdır. Bazı misallerini aşağıya yazıyorum siz de okurken belli harflerin daha fazla duyulduğunu fark edersiniz.
"silken sad uncertain rustling..."
"unseen censer Swung by Seraphim..."
"Doubting, dreaming dreams no mortal ever dared to dream"
"filled me with fantastic terrors never felt before"
"stepped a stately Raven of the saintly days"
Gustav Dore İllüstrasyonları
Kuzgun şiiri için çizilmiş en meşhur iki illüstrasyonu ekleyeceğim daha fazlasını görmek için şu siteyi ziyaret edebilirsiniz: https://artpassions.net/dore/the_raven.html
Gustav Dore ve Kuzgun hakkında çok beğendiğim bir videoyu da buraya ekliyorum ingilizce altyazıları açarak faydalanabilirsiniz.
Bu şiiri iki kişiden dinlemenizi tavsiye ediyorum: Vincent Price ve Christopher Lee. Bildiğiniz üzere Vincent Price siyah beyaz dönem sinemanın karanlık filmlerinde sıkça rol almış ve bu gotik imaj iyice onunla bütünleşmişti. O meşhur kötü adam gülüşü kendisine aittir, hatta kendisi Michael Jackson'un Thriller şarkısındaki giriş sesidir. Christopher Lee ise Yüzüklerin efendisinde Saruman'ı canlandıran oyuncudur lakin ben kendisinin Saruman olduğunu çok sonra öğrendim zira onu 50'li yıllardaki Drakula rolü ile tanımıştım. Hammer'ın Christopher Lee'yi başrolde oynattığı 8 filmlik Drakula serisi ile alakalı ayrıca bir yazı serisine de başlamayı umuyorum yakın zamanda.
Vincent Price:
Christopher Lee:
Şiirin Çevirisi:
KUZGUN
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkinO acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,Başka kim gelir bu zaman?"Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,Işısın istedim şafak çaresini arayarakBana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,Adı artık anılmayan.İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdeninKorkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;Başka kim olur bu zaman?"Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da BayanDalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadanKapıyı açtığım zaman.Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;Yalnız bu sözdü duyulan.Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;Başkası değil rüzgârdan..."Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerdenBugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketleSüzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,Kaldı orda oynamadan.Gururlu, sert havasına kara kuşun alışıncaHiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsunGelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım amaHiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli kiKapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;Adı "Hiçbir zaman" olan.Durgun büstte otururken içini dökmüştü birdenO kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdanUmutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibinSana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalanNe demek istediğini böyle kulağımda kalan.Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bileAteşli gözleri şimdi göğsümün içini yakanDurup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,Değmeyecek hiçbir zaman!Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıylaMelek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan."Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış daMeleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman.""Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsanAcılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman.""Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette miBuluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstündeOturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derinBakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardanKalkmayacak - hiçbir zaman!
Çeviri : Ülkü TAMER
THE RAVEN
0 yorum:
Yorum Gönder